Tuesday, December 11, 2007

Monolog


Suizan edip yanılmaktansa
hüsnüzan edip yanılmak daha iyidir.
A.Şahin


Siyah-beyaz çiçeklerle dolu dünyamda
Yalanlar beyazlarda,umutlar siyahlarda
Her ne kadar arzulamıyor olsamda,
Beyazdır harflerim, siyah sayfalarda.

Hakan’ın çok kırılgan ve alıngan karakteri vardı. Bundan dolayı da sınıftakilerle samimi olmaktan korkuyor ve herkese mesafe koyuyordu. En zor dönemlerinde bile kimseden yardım istemiyordu. Bir seferinde, birinci sınıfta iken, derse geç kaldığı için içeriye alınmamıştı. O gün bügündür derse geç kalmamaya özen gösteriyordu.
Bu döneminin başladığı ilk günlerden biriydi. İftarda yediği lahmacundan mikrop kapmış ve ishal olmuştu. Gece sürekli tuvalete girip girip çıktığı için de uykusunu tam alamamıştı. Dolayısıyla sabahleyin kalktığında üzerinde halsizlik oluşmuştu.
Okula her zaman yürürdü, ama 8:40’a az zaman kaldığı için ve kendisini biraz da halsiz hissettiği için 100 yıl pazarının karşısında dolmuşla gitmeyi düşündü. Ancak ne görsün, cebindeki bozukları saydığında, toplu topuna 80 kuruş vardı. Her ne kadar gururuna yediremiyor olsa da sonunda otostop çekmeye karar verdi. Bir müddet sonra bir araba durdu ama saatine göre beş dakika geç kalmıştı bile. Varana kadar da beş dakika geçerse toplam on dakika geç kalmış olacaktı. Düşünürken Amerikalıların “Straight forward logic” dedikleri, esnek olmayan, düz, doğrusal algoritmayı kullanıyordu. Zihninde olası senaryoyu kurgulamaya başladı.
Biraz sonra kapıyı tıklatıp içeri girmek için izin isteyecek ama hoca;
— Niye geç kaldın?” diye soracaktı.
— Hocam dün gece uyumadım” diyecekti.
Ama bu sefer de;
— Uyumadıysan nasıl geç kalabiliyorsun, diye soracaktı.
— Aslında ondan da değil de, dolmuşa binememiştim” diye kıvırmaya çalışacaktı.
Bu sefer de;
— Dolmuşa niye binemedin, diye soracaktı.
— Dolmuşlar sabahları dolu geçiyor da ondan, diyecekti.
Ama bu sefer de
— Nerede oturuyorsun, diye soracaktı.
— 100. yılda oturuyorum, diye cevaplayacaktı .
— 100. yıldan otobüsler de mi dolu geçiyor, diye soracaktı.
— Hemen hemen dolu geçiyor, diyecekti.
— Ne demek hemen hemen dolu geçiyor, illa oturman mı gerekiyor, ayakta duramıyor musun, diye itiraz edecekti.
— Durabilirim, diyecekti.
Bu sefer de;
— Çocuklar, 100. yıl yürümek için buraya çok mu uzak, diyerek sınıfın karşısında rezil edecekti.
— Hocam, özür dilerim, bir kereye mahsus beni alabilir misiniz, diye yalvarmak zorunda kalacaktı.
Bütün bunları zihninde kurgularken Hakan arabadan çoktan inmiş ve hızlı bir şekilde yürüyerek sınıfın kapısına kadar gelmişti. Kapıyı hınçla açtı ve bağırdı;
— “Section”ımı değiştireceğim.
Hocayı bekleyen bütün sınıf Hakan’a bakıyordu.